Çalıştığım yerde çok sevdiğim mimar bir abim vardı. Kazanımı iyi, yakışıklı da bir abimizdi. Ailesi onun her şeyiydi. Eşini çok sever, çocuklarını evini çok önemserdi. Karnı tok sırtı pek, gözü yukarda olmayan ancak istese fazlasını elde edebilecek potansiyeli olan; zeki, girişken birisiydi. Ama o olduğu durumla yetinmesini bilirdi. Ailesiyle sahip olduğu mutluluk, almış olduğu maaşın onu geçindiriyor olması, onun için yeterliydi. Bir çok arkadaşı ona “zeki adamsın, işinde başarılısın, kendini neden burada harcıyorsun?” dese de o pek aldırış etmezdi. Ta ki o meşhur firmadan almış olduğu yüksek maaşlı teklife kadar… Sonunda tavsiyeleri dinleyip çok para kazanacağı o firmaya, güzel bir ünvanla girmişti… O güne dönüp baktıkça adamın hayatının nasıl alt üst olduğunu adeta görebiliyorum. O firmada yapacağı isim, bir anda alacağı o yüksek maaş, lüks yaşantı ona çok cazip gelmişti anlaşılan.
“Tabi hayatın da yapılan bu tercihlere, oluşturulan isteklere karşı vereceği bir cevap vardı.’’
Kazanımları değiştikçe, o mevkiye gelince, bizleri hatırlamasını geçtim; ailesini, çocuklarını dahi unutmuştu. Tek derdi; bineceği aracın modelinin yeni olması, alacağı paranın daha fazla olması ve tabi ki artık bu yaşantıya uygun bir eş bulmak olmuştu. (Buna eş veya eşlerde diyebiliriz).
Şöyle bir bakınca insanın inanası gelmiyor… Hayatta en son dert edeceği şeyler şu an onun hayatını alt üst etmişti. Elindeki güce rağmen tercihlerini hep ailesine karşı kullanan, geçinebileyim yeter diyen, o yakışıklılığına rağmen eşine sadık olan bu insanın hayatının bu denli tepe taklak olmasına inanamıyordum. Yavaş yavaş yuvası dağılmaya, serkeş bir yaşantı içinde savrulup durmaya başlamıştı. Bu yaşantısı çok fazla sürmedi ve ailesini, işini, elindeki birçok şeyi kaybetti.
Peki, yapması gereken neydi?
Yapması gereken aslında çok basitti! Gücü elinde olan oydu, güçlü olan oydu… Mantık yerine duyguları ile hareket ettiğinde elindeki her şeyi zaten kaybetmişti. Mantıkla hareket ediyor olsaydı eğer; düşünceleri, ailesine, işine ve kazanımlarına karşı bağlılığı değişmeyecekti. Elinde olanları, yükseltme imkânı olmasına rağmen o darlığı hayatına ve ailesine yansıtıyor olması onların arasındaki bağın çok kuvvetli olmasını sağlıyordu. Ne zaman ki elindeki imkânlarla yetinemedi ve daha fazlasını hayatına soktu, işte o zaman istekleri, tercihleri, beklentileri değişmeye başladı. O işine sadık kalabilmeli, kazanımlarıyla yetinebilmeliydi. İşte o zaman işine, ailesine, hayatındaki imkânlara karşı bağlılıkla devam edecekti…
Bu imkân darlığı, vazgeçebilecek seçebilecek gücün varken bulunduğun hal ve imkânlara sadık kalabilmek… İşte bu bağlılık bazen bize, hayatımızın asıl önemli kısımlarını bahşedebiliyor.