Roller

Dünya bir oyun sahnesidir. Bu sahnenin özünde, insanlara düşen rol aynıdır. Sırası gelen çıkar, oynar ve gider bu oyun sahnesinden. Ancak kimisi verilen rolü kabul etmemekte ve yeni roller arama peşindedir. Bu sebeple farklı rollere bürünür. Kiminin rolünde, hep kazanmak ve isteklerini elde etmek vardır. Hayatının şekillenmesinde en etkin rol, istekleridir. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu düşünmeden sürekli ister. Kısa yoldan köşeyi dönmektir zihninde var olan. Bunun sebebi çok aceleci olmasındandır. Sabır ve mücadele zor geldiği için isteklerine ulaşmada çok aceleci davranır. Hayatında en çok elde edeceği sonuçları önemser. En büyük yanılgısı ise, kişisel istek ve arzularına kısa yoldan ulaşınca, mutlu olacağını düşünmesidir. Kendi menfaatine çok düşkündür ve başka kimse ile ilgilenmez. Bu roldeki insan öyle tuhaftır ki, isteklerinin hepsi ona verilse bile, onlarla yetinmez. Daha fazlasını istemekten hiç bıkmaz.


Kimisinin rolü ise; hep mücadele içinde geçer. Mücadele ederek, isteklerini elde etmek, ona göre en büyük başarıdır. İçinde bulunduğu rolü değiştirmek için her türlü meşakkat ve çileye katlanır. Acı çekmeden, başarı elde edeceğini düşünmez. Ancak mücadeleyle uğraşırken sadece kendi isteklerine önem verir. Bunun için ortaya bir dizi eylem koyar. Ortaya koyduğu bu eylemler gelecekte bir şeylere ulaşmanın sebepleridir. Çok çalışır, uğraşır ve kazanır. Kazandıkça istekler artar ve sonu gelmez isteklerle oyun sahnesindeki rolünü tamamlar. Aklında hep, içinde mutlu olacağı, pembe panjurlu bir ev vardır. Bu eve ulaşınca anlık haz yaşar. Ancak bu haz geçicidir. O hazzı tekrar yaşamak için isteğini daha da artırır. Daha iyi bir ev için, yeniden yola çıkar…


Bazısı da vardır ki, özünde olan rolü kabul etmiştir. Sahneye çıkar, kendine düşen rolü oynar ve gider. Kendisine verilen rolü kabul ederek en iyisini oynamaya çalışır. Hayatta yaptığı her şeyi, keyif haline getirmiştir. Bunu yaparken minik hareketlerle sürekli hazzı yakalamıştır. Hayatı, yavaştır, şimdiki zamana odaklanmıştır. Gördüğü, işittiği ve hissettiklerinin bir anlamı vardır. İçinde olduğu rolü anlayarak yaşar. Her şeyin hakkını vererek, en iyisini yapmaya çalışır. Amacı bir maddiyat elde etmekten ziyade, gönül huzurunu yakalamaktır. O huzuru bir kez hissetti mi, yerine hiçbir somut zevk koyamaz. Limitsiz bir mutluluk duyar. Anlık hazlar yerine mutluluğa ulaşmanın ne olduğunu bilir. Elde edeceği sonuçlardan ziyade, sonuçlara götürecek olan sebeplere sarılır. Bireysel isteklerine ulaşmak için kimseyi ezmez. Hayatta hep alma mücadelesi değil de, birilerine verme mücadelesi vardır. İhtiyacı olanla bir lokma ekmeğini paylaşırken, düşünmez. Paylaşsam aç kalır mıyım? Benden bir şey eksilir mi? Gibi düşüncelerle korku ve kaygıya düşmez. Bu soruları zihnine bile getirmek istemez. Hemen harekete geçer. Bilir ki, insan bir düşünceye girince mutlaka onu davranışa çevirir. Birine bir lokma ekmek verdiğinde ya da birinin problemini çözdüğünde kendi problemlerinin de çözüleceğini düşünür.


Hayat yeni başlangıçlarla doludur. Bir şeyler bitti denildiğinde yeni şeyler başlar. Yeni başlangıçların fitilini ateşleyen ise insanın sahip olduğu merak duygusudur. Yeni doğan bir bebeği düşündüğümüzde, merak ettiği nesnelere dokunarak, ağzına alarak tanımaya çalışır. Bunun gibi bir yetişkin de, merak ettiği şeylere ilgi duymaya başlar. Zamanla bu ilgi, düşünceye ve enerjiye dönüşür. Her enerji ise, mutlaka açığa çıkar. Zihinle fizyoloji arasında tam bir uyum vardır çünkü.


Ve insan bu merakı ile dünya sahnesindeki rolünü belirler.


Hiç düşündün mü?
Sen hangi roldesin?