Bu dünyanın içinde, etrafımızda oluşan birçok varlıkla birlikte yaşıyoruz. Bu varlıkların her biri bizim için ayrı bir anlam ifade ediyor.
Kimisi için kedisi, kimisi için çiçekleri, kimisi içinde yol arkadaşı…
Her biriyle ayrı bir bağ oluşturuyoruz. Hemen vazgeçtiklerimiz ve uğruna her şeyimizi feda edebildiklerimiz… Bu iki zıtlık arasında bocalayıp hayatımızı devam ettirmeye çabalıyoruz.
Peki, bu bocaladığımız yerler nereden kaynaklanıyor?
Hayata bağ atarak; yaşamımızı, ilişkilerimizi sürdürmekteyiz. Bu bağlar aşırılaştıkça bağ’dan çıkıp “bağ”ımlıklarımıza dönüşüyor. Tabi ki bağımlılık dediğimizde, sigara, alkol gibi maddeler aklımıza gelmektedir. Fakat insan çocuğuna, eşine, işine, beslediği bir hayvana da bağımlı olabilir. İnsan bağımlı olduğu o şeye karşı kör, sağır ve duyarsız olur. Kişinin bağımlı olduğu “şey”le olan ilişkisi bir pamuk ipliğine bağlıdır.
Bu çocuğuysa; çocuğunun hatalarını görmezden gelir. Çocuğuna fırsat vermeden imkânları onun önüne seriverir. Sanır ki bunu yaptığında çocuğu onu çok sevecek. Bakar bakar… Bu durumun tam tersi davranışlarla karşılaşır. Fakat sorun nedir? Çocuğunun her istediğini yapmaktadır, ona karşı ilgilidir. Bu çocuk daha ne istiyor olabilir? Neyi yanlış yapıyorum? Bu gibi sorularla zihni hep meşgul olmaktadır. Annenin bocaladığı şey daha da büyümeye başlar. Sürekli zihninde çözüm yolları vardır. Her birini denemeye başlar. “Çocuğunun harçlığını keser”, çocuğu büyük tepki verir. Demek ki bu yol yanlış der ve bu çözümden vazgeçer. “Çocuğunun elinden telefonunu alır” ve daha büyük tepkiyle karşılaşır hemen bundan da vazgeçer. Her bulduğu çözümü dener dener ve vazgeçer…
Bizler bir şeyi yaparken hemen sonuca odaklanırız. Hemen sonuç alma ve istediklerimiz hemen olsun isteriz. Meydana gelen problem bir anda olmamıştır. Bundan dolayı çözümde bir anda gerçekleşmeyecektir. İnsan burada olayın çıkış sebepleri ya da çözüm sebeplerine odaklanmaz. Bu da o bocaladığımız şeylerin içinde hapsolmamıza neden olur.
Peki, insan bu hapsolduğu şeyden, şeylerden nasıl kurtulur?
İnsan sürekli bir hayal kurma peşindedir. O hayaller olacak çok mutlu olacaktır. Hayatın gerçeğiyle karşılaştığında ise hayal kırıklığı yaşar. Bu hayal kırıklığına, insanın dış dünyaya olan güveni ve beklentisi neden olur. İnsan sürekli olarak hayata duygusal yönde bakmaya başlar. Bu duygusallık bir süre sonra dış dünyadaki gerçekleri görmezden gelmeye neden olur. Sahte bir bağ oluşturur çevresini saran o varlıklarla… Hapsolduğu şeyler büyür büyür…
Aslında hapsolduğu şey ve kurtuluşu birlikte gelmiştir. İnsan bunu görmeye başladıkça kurtuluşa da yaklaşmaya başlar. Yani kişi özgürleşmeye başlar. Dış dünyaya karşı yine bir bağı vardır ama bu bağ “bağ”lılıktır. Kimseyi hayatına hapsetmeden ya da kimsenin hayatına hapsolmadan yaşamını sürdürür. Çevresinde olan olayların farkındadır. Yani gerçek ve sahte ayrımını yapabilmektedir. Kişinin zihninde bir kaos yoktur. İstekleri aşırılık boyutunda değil, kontrolünde ve neyi yapabileceğinin farkında olarak yaşamaktadır. İlişkilerindeki bağları bir halat ipi kadar kuvvetlidir.
Peki, bizler bu bağları oluştururken hangi taraftayız?
“Bağ” ımlı mı?
Yoksa “Bağ” lı mı?