Çekirdek’ten Küre’ye

Kainat, yerde ve gökte yer alan tüm canlı ve cansız varlıkların içinde yaşadığı bir sisteme sahiptir. Ve bu sistem her saniye kusursuz şekilde, aksamadan işlemeye devam eder. Yeryüzündeki toprak, bitki örtüsü, ağaçlar, dağlar, denizler, hayvanlar, insanlardan tutun da gökyüzündeki güneş, ay, bulutlar, rüzgarlar, yıldızlar, gezegenlere kadar evrende yer alan her şey birbiriyle tam bir denge ve uyum içinde hareket eder. Aynı zamanda tüm bu parçalar birbiriyle de bağlantı içindedir. Ama her bir parça, bir o kadar da, biricik ve tektir. Yani ekosistemde yer alan her bir parçanın kendine dair bir yazılımı ve işletim sistemi bulunmaktadır. Bu yazılım, bilinç, sorumluluk ve o sorumluluğu yerine getirebilecek marifeti sağlar. Çünkü her yaratılmışın, varoluşuyla alakalı bir amacı vardır.
Her bir parça, mikrodaki disiplini sayesinde kendinden beklenen hareket ve döngüyü yerine getirerek, makrodaki tam ve kusursuz düzenin oluşmasına da hizmet etmiş olur.

Bu kusursuz işleyişe hizmet eden canlı ve cansız varlıklarla tanışalım o halde…

Bir topluluk düşünün,
İçinde yüzbinlerce bireyi olan….
Bireylerin, yaşadıkları toplumun ve diğer bireylerin çıkarlarını kendi çıkarlarından ön planda tuttuğu bir topluluk…
Herkesin büyük bir bilinç ve disiplin ile 
ve öne geçme hırsı olmadan çalıştığını düşünün.
Hatta bireyler sorumlulukları hakkında o kadar özverili ve düzenli çalışsınlar ki  bir karmaşa ya da kaos yaşanmasın…

Böyle bir topluluk insanın hayal gücü sınırlarını aşabilir. Ancak gerçekte dünyada böyle bir topluluk vardır.
Peki kimdir onlar?
Karıncalar! 🐜

        Karıncalar koloniler halinde yaşarlar. Bu kolonide herkes üzerine düşen görevi eksiksiz olarak yerine getirir. Ana amaçları hizmet etmek olup, içinde yaşadığı koloninin devam etmesini sağlamaktır. Bu amaç ile yaşamını bile feda edebilir. Toplulukta aç olana ya da herhangi bir barınağı olmayan bireye rastlanılmaz. Muhteşem bir iş birliği ve dayanışma içindedirler. Bir su damlasının bile aralarında pay edildiği bir topluluktur bu… Her birey, topladığı yiyeceği kolonisiyle paylaşır. Hiçbir karınca başı boş ve amaçsız dolaşmaz. Onlar, her gün tekrarlayan büyük bir organizasyonun parçasıdır…

Bu toplulukta; bazıları anne, bazıları asker, bazıları işçi olarak görevlerini alır. Anneler doğum yapıp, nüfus artışını sağlarken, askerler topluluğu korumakla, işçiler ise anne ve yavruların bakımıyla ilgilenirler. Koloninin ihtiyacı olan besinleri arar, bulur ve getirirler. 
Sorumluluk bilinçleri olduğu gibi, yapabilme marifetleri de vardır. Mesela bir karınca, kendi ağırlığının 15 katını taşıyabilecek bir güce sahiptir. Ve karıncalarda besin yolunu işaretleyip kaybetmemelerini sağlayan bir feromon sistemi bulunur. Bu sayede, onların hep aynı çizgide gidip geldiklerini görürüz. 

Hiçbir karınca, konumundan da şikayet etmez, diğerinin hayatına ve rolüne özenmez. Örneğin bir işçi karınca çok çalışmak zorunda olmasına rağmen,  “Bütün işi ben yapıyorum burada! Off çok yoruldum!” demez. Ya da “ben doğum yapmak istemiyorum” diyen bir kraliçe karınca da görmeyiz. Şikayet etmeksizin, canla başla çalışmaya devam ederler.

Birçok canlı türü gibi karıncaların özverili çalışmaları sayesinde ekosistemin dengesi sağlanır. Vücutlarına yapışan çiçek tozları ile gezinirken bitkilerin üremesine yardımcı olurlar. Yuvalarını korumak için salgıladıkları karınca asidi sayesinde bitkileri de zararlı birçok organizmadan korurlar. Toprak altından giderken açtıkları incecik tüneller kılcal damar etkisi göstererek toprağın havalanmasını ve yağmur sularının toprak altına süzülmesini kolaylaştırır. Böylece sellerin oluşmasını engellerken toprağın verimini de artırırlar. Ağaçlara zarar veren böcekler ile beslenerek  ağacın sağlığına destek verirler. Tohumları yuvalarına taşımaları nedeniyle filizlenip, çoğalmasını sağlarlar. Doğanın dengesini korumak için daha nice faydası olan bu canlıların yaşam şekilleri, bal arılarıyla da benzerlikler gösterir.  

 Bal arıları 🐝 da yeryüzünün en çalışkan ve disiplinli canlılarındandır. Doğada boş boş gezen, “bugünü kendime ayırayım, biraz tatil yapayım” diyen bir bal arısı görmeyiz. Bu sevimli ve disiplinli canlılar, kışı kovanda geçirdikleri için ilkbahar ve yaz aylarında bolca çalışarak kovanlarında depolamak üzere bal üretirler. Uygun yer ve ortam olduğunda ise ihtiyaçlarının 2-3 kat fazlasını üretebilme kapasitesine sahiptirler. 

Peki, cetvelle çizilmişçesine nizami altıgen peteklere ne demeli? 
Nasıl oluyor da farklı bölgelerde olmalarına rağmen petekleri benzer kıvam ve ölçülerde üretebiliyorlar?
Bir arı, bal üretmesi için çiçeklerin nektarlarını toplaması gerektiğini nasıl akıl edebiliyor? 
İşte bunların cevabı, sahip oldukları yazılımın sağladığı bilinç ve marifette saklı! Böylelikle, hepsi bir düzen içerisinde çalışıp, bitkiler arasında da döllenme ve çeşitliliği sağlamış olurlar.

​Ekosistem içinde başımızı göğe çevirip bulutlara☁️ bakarsak;

Bulut, içinde su tanecikleri, buz kristalleri barındıran, beyaz ve grinin tonlarından meydana gelen kümeciklerdir. Bu muazzam görsel, kendini oluşturan rüzgarın da bir habercisidir. Hiçbir bulutun şekli bir diğerine benzemez. Sahip olduğu yazılım ile barındırdığı suyu yeryüzüne dağıtarak, toprağın ıslanmasını, bitkilerin yeşermesini sağlarken tüm canlıların beslenmesinde önemli rol oynar. Bununla beraber, güneşin sürekli olarak toprağı ısıtmasını ve kurutmasını engeller, nemlenmeyi sağlar. Yani bulut bulutluğunu yapmasa kuraklıklar artardı. Tüm ekosistemdeki besin döngüsünde ciddi tahribatlar oluşurdu.

Daha yukarıya baktığımızda ise önce ay 🌙 çıkar karşımıza;

Ay, evrelerini 🌝🌜 29 günde bir tamamlar ve bu döngü durmaksızın gerçekleşen bir düzene sahiptir. Sahip olduğu döngü marifeti ile günlük hayatı düzene koymaya, günleri, ayları, mevsimleri hesaplamaya yardımcı olurken, ekosistem içinde kendine önemli bir yer edinmiştir. Aynı zamanda, güneşten aldığı ışınları yansıtma marifeti ile geceleri dünyayı aydınlatmaya da yaramaktadır.

Güneş sistemine ☀️ geldiğimizde ise, eşsiz bir yazılım ve düzen görülmektedir. Bu sistem içinde, büyüklü küçüklü dokuz farklı gezegenin, birbirine değmeksizin, savrulmaksızın belirli bir hız ile dönmekte olduklarını görürüz. Muazzam bir denge ile her bir gezegen tam da olması gereken noktada yer almaktadır. Eğer böyle olmasa, ve dünya güneşe olması gerektiğinden bir miktar daha yakın veya uzak olsaydı, ya donar 🥶 ya da yanardık🥵 …

Elbette ekosistem içinde bitki, hayvan, güneş ve tüm parçalardan etkilenen ve onları etkileyen insanı👤 ele almadan olmaz. İnsan vücudunda bulunan her bir organın kendine özgü bir görevi, yazılımı ve marifeti bulunmaktadır. Bu ne demek mi?

İnsanın en basit zannedilen fiillerinden biri olan yutma işlemini ele alalım. Aslında,  farkında olmasak da yutma eylemi zannettiğimizden daha zorlu ve aşamalı bir işlemdir.
Ağız boşluğumuzdaki birçok yapı yutma işlemini kolaylaştırmak için çalışır. Yiyecekten bir ısırık alır almaz da sindirim sistemi çalışmaya başlar. Bir yandan dişler yiyeceği öğütürken diğer yandan da tükürük bezlerimiz parçalanan besinlerin birbirine yapışmasını ve kayganlığını sağlayacak  salgıları üretmeye başlar. Ağızda yeteri kadar çiğnenen ve ıslatılan gıdalar ise; yemek borusuna iletilmek üzere dil vasıtası ile geriye itilir. Tam o anda olması gerektiği yerde ve miktarda olan tükürük salgısı gıdaların yemek borusundan ilerlemesi için ihtiyaç olan kayganlığı sağlar. Yapmış olduğu bu hareket ile midenin hazım görevini de kolaylaştırır.

Peki yutkunma esnasında neler olur?

Bir lokmayı ya da herhangi bir katı veya sıvı gıdayı yutkunurken; nefes borumuz dilin kökü tarafından kapatılır. O anda nefes alma işlemi otomatik olarak durdurulur. Eğer bir yapı ile soluk borusu kapatılmasaydı, yediğimiz lokmalar yemek borusu yerine soluk borusuna kaçar ve nefessizlikten ölebilirdik. Neyse ki bu yapıların varlığı sayesinde böyle bir sıkıntıyla karşılaşmayız… Lokmanın yemek borusuna geçmesi ile herşey eski haline döner ve nefes alma işlemi yeniden başlar. Ve tüm bunlar olurken insanın tek yaptığı şey ise yutkunmayı başlatmaktır…  Sonrasında gerçekleşen aşamaları hissetmeyiz, fark etmeyiz bile… 

Sistemlerin işleyişinde bir bozulma ya da eksiklik göremeyiz. Her sistem ve üyeleri kendi görev bilincine sahip iken, organlarımız da kendisine verilmiş olan görevin dışında hareket etmez. Elbette, doğuştan gelen bir problemin olmaması yahut sistemlerin insan müdahalesiyle tahribata uğratılmaması şartıyla…

Kainat bir tümdür, vücuttur. Ancak görüldüğü üzere, o vücudu oluşturan, birbiriyle uyumlu milyonlarca parça bulunur. Ekosistem içinde yer alan, yerden göğe kadar uzanan her bir sistem birbiriyle etkileşim halindedir.  İç içe geçmiş olan bu sistemler doğal döngüleri içinde, tam bir uyum ile ve aksaklık olmadan yıllar boyu çalışır. Her biri işini yaparken, kainatın içinde mükemmel bir hesap ile oluşturulmuş olan mikro ve makrodaki mizan ise devam eder… 

Peki biz bu işleyiş döngüsünden ne kadar haberdarız? Oysa bizler farkında dahi olmadan sistem kusursuzca işlemeye devam eder.

Tüm bunlar bir tesadüf olabilir mi?..

ben Merve BİLİCİ 
ve destek veren arkadaşlarım
Aslınur, Duygu, Nur ve Özdemir’e
teşekkür ediyorum.