Sahne Bir Bölüm Bir

Sırası geldiğinde insan sahneye çıkar ve rolünü oynar. Hayatındaki her şey de bu sahnededir. Sergilediği şey ise kendinden başkası değildir aslında. Her sahne performansında olduğu gibi seyirciyi ve sahne sahibini etkilemesi ve seyirciden geçer not alması beklenir. Esasen insanın kendi isteği de bu yöndedir. Rolünü oynarken insanın danışabilmesi için görevliler bulunmaktadır. Olur da unutmasın diye gerekli tüm bilgiler kitap halinde insana verilir. Neyi nasıl yapması gerektiğini, rolünün detaylarını yani toplamda o sahnede geçen süre boyunca nasıl oynaması gerektiği gösterilir. Sahnede yapacakları ile ilgili tüm destek eksiksiz olarak verilir insana. İnsan bunu görür ve “Daha ne olsun” der. Ve başarılı olmak ister…

İster ama burada kaçırdığı bir şey vardır. Başarılı olma isteğinde kaçırdığı şey, rolünü oynayarak yani ortaya bir performans koyarak başarılı olmaktır. Sadece başarılı olma sonucunu ister insan. Burada işler değişmeye başlamıştır. İnsan ortaya bir emek koymadan, elde ettiğinde mutlu olacağı zannında olduğu sonucu ister. Bunu, elinde kendi kabiliyet ve potansiyeline uygun olarak tüm yapması gerekenlerin bilgisi de varken yapar. İnsanın sonucu istemeye başladığı yerde sahnedeki başka aktörler de devreye girerler. “Ben sahne sahibinin dostuyum, sana da verilen kitabı ben çoktan okudum” diyen biri çıkar gelir. “Oyunun sonunda başarılı olmak istemiyor musun? O zaman benden olursan, ben de oyun bittiğinde sahne sahibine senin için referans olurum.” der. Tüm yapması gerekenleri bilen insan sonuca olan arzusundan dolayı daha az zahmetle isteğine ulaşacağınızanneder. Bu arzusundan dolayı ilk unuttuğu şey, aslında o sahnede tek başına olduğudur. Ve sahne sahibinin tüm performansları kendi başına değerlendireceğidir. Başarılı bir tiyatro oyununda, oyuncular gruplar halinde iyi ya da kötü olarak değerlendirilemez. Tüm ekip bir bütündür ve bireysel performansların iyi olması toplamda oyunun başarısını ortaya koyar.

Ya grup halinde değerlendirme olsaydı? İlk başta gruplar birbirine üstün gelme çabasına girerek rol çalma yarışına girerlerdi. Ve tüm kuralları belli olan sahnede kaosa neden olurlardı. 

Toplamda başarılı olmak isteyen insan sadece sonuca olan arzusuyla bedel ödemek istemez. Gereken emeği kendi adına vereceği zannına kapıldığı diğer oyuncunun peşine düşer. Artık “Nasıl olsa benim yerime gerekeni yapan biri var” der. Sahneye girişte insana öğretilmiş olan “Kimse bir başkası adına performans sergileyemez” kuralı artık unutulmuştu. Artık onun için onun rolünü oynan biri varken insan neden performans ortaya koysun ki. Böyle bir ahvalde insan artık,sahnedeki dekorlardan keyif almanın peşindedir. Kendisine o sahnede belli bir süre verildiğini bile unutup asıl bulunma amacını artık kendi belirlemeye başlamıştır. Artık onun için rahatlık zamanı başlamıştır. En azından kendi zannı bu şekilde evrilir. 

Hem başta hem de sonda sahnenin kuralları hep belirli, açık ve netti. Süre bittiğinde herkesin performansı tek tek değerlendirilecekti. Ama insan kendi kendine yaptıklarını sürenin bitip geri dönüşün olmadığını gördüğünde bu kuralı tekrar hatırlar. Bu hatırlama artık pişmanlık boyutundadır.Çünkü onun için “Rahatlık” bir konfor alanı iken farkında olmadan kendi kendini tuzağa itmiştir. 

Sonuçta insan kendi emeğince değerlendirilir, sonuç istekleri ile değil. Sonuca olan arzusuyla kendini tuzaklayan insan en nihayetinde sadece kendine zulmetmiştir aslında. 

Kuralları belli olan sahnede sahnede bir, kişiye ayrılan bölüm de bir. Ve perde kapanır…