Şefika nine hafif sert dilli, bir o kadar merhametli tonton bir kadındı. Bu zamana kadar çocukları, torunları için fedakârlıkta bulunmuştu. Evlatlarının da hep yanı başında olmasını istemekteydi. Kızı Sevgi eşinden ayrılmıştı. Sevgi’nin de tatlı mı tatlı bir kızı vardı. Ancak çalıştığı için kızı Ada’yı bakıcıya veriyordu. Ancak Ada’da bazı problemler çıkınca Şefika nine Ada’ya kendisi bakmaya karar verdi. Ve Sevgi’nin evine yerleşti.
Ada, ailenin en küçük torunuydu. Bu yüzden hep el üstündeydi. “Ada zaten babasından ayrı, bir tarafı eksik” diyerek evde her istediği yapılır hale gelmeye başlandı. O’na karşı sürekli gösterilen bir ilgi, sevgi vardı. Şefika nine Ada’yı okula getirip götürüyor; yorulmasın diye çantasını taşıyor, Ada’ya hiç kıyamıyordu.
Şefika, Sevgi’ye de “hayır” diyemiyordu. Evdeki tüm sorumluluğu üstüne almıştı. Yemekleri, temizliği yapıyordu. Yemek yapıyordu ama yiyen yoktu, temizlik yapıyordu ama gören yoktu… Bir süre sonra Sevgi ve Ada tarafından kendisine şikayetler gelmeye başladı.
Şikayetler hakarete döndü, “kes sesini” “bizim işimize karışma” gibi cümle kalıplarını bile duymaya başladı Şefika nine… Başta bu sözlere aldırış etmiyordu ya da duymazdan geliyordu. Ancak laflar ve davranışlar büyüdü, ağırlaştı..
Sevgi artık annesini istemiyor hale geldi, Ada ise ninesine duyarsızlaştı.
Şefika, neden bu duruma geldi?
Şefika, sevgisini, yapabileceği her şeyin en iyisini yapmaya ve vermeye çalışmaktadır. Aslında sorun tam da burasıdır. Sürekli bir şeyler veren bir anne. Sevgisini veriyordur ancak verdiği sevginin karşılığını alamamaktadır. Sevgi ve Ada bu sevgiye karşı bir süre sonra kör olmaya başladılar. “Anne sanki ne yapıyorsun ki” dediler.
Şefika aslında Sevgi’nin ihtiyacını görmek, yardımcı olmak için onun yanındadır. İhtiyaçtan fazlasını verdiği ve birçok şeye “evet” dediği için memnun olunmayan bir insan haline gelmiştir.
Şefika, ‘işten geldi yorulmasın’ diyerek Sevgi’nin yapacağı işleri de kendisi yapmaktadır… Bundan dolayı Sevgi’de bir rahatlama meydana gelmektedir. “Nasılsa annem yapıyor” demeye başlamıştır. Şefika; kızı için yapmasına rağmen tepkilerle karşılaşmaktadır. Bağırmalar, azarlamalar…
Sonuç olarak Şefika’ya olan ihtiyaç bitince evden kovulacak hale geldi. Oysa Şefika doğru bildiği şeyleri yapıyordu. Onlar için çaba göstererek sevileceğini, Sevgi’nin mutlu olacağını düşünüyordu. Fakat bu durumun tam zıttı bir durumla karşılaşmıştı.
Şefika nasıl davranmalıydı ki sonuç bu noktaya gelmesin ?
İnsan “alarak” gelişen bir varlık değildir. Aldıkça aldığı şeye karşı kör olabilen varlıktır. Bu aldığı bir oyuncak, çikolata vb. olsa dahi… Yapılan iyiliği görmezden gelebilen varlık. Aldığı şeyi bir süre sonra değersiz hale getirebilen varlık…
Şefika’nın Sevgi ve Ada’ya olan aşırı ilgisinden dolayı Şefika onlar için değersizleşti. Üstlendiği sorumluklardan dolayı Sevgi ve Ada güçsüz hale geldiler. Bu nasıl oldu? İnsanı ayakta tutan kendi sorumluluğunu yapabiliyor olmasıdır. Ada, çantasını kendi taşımalıydı! Sevgi, evdeki sorumluluklarını yerine getirmeliydi! Şefika, Sevgi’nin her söylediğine “evet” dememeliydi! Onların sorumluluklarını üstlenmesi; onlar tarafından sert davranışlara maruz kalmasına neden oldu. Verdiği emeklere ve iyiliğe karşı Sevgi ve Ada kör oldular. Şefika ise değersizleşti…
Her birimiz benzer bir hikayeyle karşılaşmışızdır. Kimi eşiyle kimi kardeşiyle… Hikaye aynıdır; sadece kişiler, yerler, mekanlar değişmektedir. İnsanoğlu; olumsuz tepki almak için değil, verdikçe mutlu edeceği zannıyla hamle yapar… Ancak ikili ilişkilerdeki huzur, sevgi, merhamet ve vefa, ‘verme’ ile ‘alma’ arasındaki uyum yakalandığında mümkün olacaktır.
İnsanın kendi ayakları üstünde dik durabilmesi ve Yapılan iyiliğe vefalı olabilmesi ümidiyle…